Vedat Kitapçılık
Kargo Gönderim Saatleri;
Hafta İçi Saat 16:00 'ya kadar
Cumartesi Saat 11:00 'e kadar
Kartlarına Taksit
Seçeneklerimiz Vardır!
Banka Hesap Bilgilerimiz
Destek
HATTI
0212
240 12 54
240 12 58
Favori
Listenizde
Ürün Yok!
Sepetinizde
Ürün Yok!
Yeni Çıkan Yayınlar:      Mart (135)      Şubat (116)      Ocak (139)      Aralık (134)

Hekimin Sır Saklama Yükümlülüğü - SİNEM KARASU

Hekimin Sır Saklama Yükümlülüğü - SİNEM KARASU

- Vedat Kitapçılık

Sayfa Sayısı
:  
184
Kitap Ölçüleri
:  
16x23 cm
Basım Yılı
:  
2009
ISBN NO
:  
9786054002252

525,00 TL











ÖNSÖZ Hasta haklarının önemli bir bölümünü teşkil eden hasta mahremiyetini de içine alacak şekilde oluşturduğum bu eserin saygıdeğer hukukçu arkadaşlarımın yanı sıra tıp camiasına da ışık tutacağı kanaatini taşıyorum. Bireysel, toplumsal ve ekonomik gelişmelerini büyük ölçüde tamamlamış ülkeler ile kıyaslandığında hasta haklarının sağlanması açısından ülkemiz adına kat edilmesi gereken bir yolun mevcudiyeti aşikârdır. Bu açıdan çalışmamda da belirttiğim üzere düşünsel anlamda ki gelişme bu yolda bize oldukça gerekli olacaktır. Sağlık sektörünün saç ayaklarından birini oluşturan hastanın haklarının sadece savunulması, bu hakların gerçekleştirilmesi için tek başına yeterli olmayacaktır. Bu bağlamda hekimlerimizin ve hastanelerimizin içinde bulundukları şartların iyileştirilmesinin, düzeltilmesinin hasta haklarının sağlanmasında oldukça büyük ve önemli bir etkiye sahip olacağını düşünüyorum. Kitabın içeriğinin ve konuyu oluşturan hekimin sır saklama yükümlülüğünün sadece özel hukuk açısından değil, yeni ceza kanunlarını da dikkate alacak şekilde ceza hukuku açısından da mevcut düzenlemeleri ayrıntılı olarak inceleyerek açıklaması bakımından kitabın oldukça yararlı bir kaynak teşkil edeceği düşüncesindeyim. Çalışmamın bütününde değerli zamanını bana ayıran saygıdeğer hocam Prof. Dr. Serap Helvacı’ya, eserin kitap haline gelmesinde ki büyük katkısından dolayı ve ayrıca benim için barışın, yardımlaşmanın ve huzurun simgesi sayın hocam Prof. Dr. Hüseyin Hatemi’ye, konunun Ceza Hukuku açısından bu bağlamda 5271 s. CMK ve 5237 s. TCK açısından incelenmesinde ki yardımlarından dolayı sayın hocam Doç. Dr. Ayşe Nuhoğlu’na, yardımlarından dolayı sayın hocam Yrd. Doç. Dr. Fulya Erlüle’ye, bilimsel emeğe olan büyük saygısını takdir ettiğimi belirtmeden geçemeyeceğim Vedat Kitapevi’nin sahibi sayın Vedat Carbaş’a ve onun şahsında emek ve çabalarından dolayı tüm Vedat Kitapevi çalışanlarına, Hayatımın her döneminde benden maddi ve manevi desteklerini esirgemeyen anneme, babama ve kardeşime, en derin sevgi, saygı ve teşekkürlerimi sunmayı bir borç biliyorum. Kadıköy/İstanbul – 5 Ocak 2009 Av. Sinem KARASU GİRİŞ I. KONUNUN TAKDİMİ Meslek nedeni ile öğrenilen sırların saklı tutulması tarihin en eski çağlarından beri mevcut olmakla birlikte bu yöndeki bir yükümlülüğün ihlalinin yaptırıma tabi tutulması uzun ve belirli bir zaman geçmesini gerektirmiştir. Hekim-hasta ilişkisinde hekim, mesleği gereği bulunduğu konum, sahip olduğu bilgi düzeyi ve bu bilginin ilgili olduğu alan itibariyle daha etkin bir rol oynamakta ve hastanın tanı ve tedavisinde yönlendirici bir etkiye sahip olabilmektedir. Sağlıklı bir hayat sürmek isteyen herkes hangi mesleği icra ederse etsin, kendini, hekimin tavsiye ve yasaklarına uyma zorunluluğu altında hissetmektedir. Zira hekim sağlık alanında gerekli bilgiye sahip otorite (egemen) konumundadır. Sağlık alanında sahip olunan bilgiden kaynaklanan bu otoriteye (egemene) karşı duyulan güven gereği hasta, hastalığı için hekime başvurmakta ve ondan tedaviye yönelik olumlu bir netice beklentisi içine girmek- tedir. Tedavinin olumlu sonuçlanabilmesi için hastanın hekime hastalığı ile ilgili her konuda gerekli bilgiyi verme zorunluluğu vardır. Söz konusu bilgilerin hastanın özel yaşamının ayrıntılarına ilişkin olduğu hallerde, hasta, hekime başvurmaktan kaçınabilmekte veya hekimin sorularına eksik ya da yanlış cevaplar verme yoluna gidebilmektedir. Özellikle psikiyatri gibi bazı tıp dallarında rahatsızlığın tedavisi amacıyla özel yaşamın en gizli ayrıntılarına başvurulmasının gerekli olduğu düşünülürse, hekim-hasta ilişkisinde var olması gereken güvenin önemi daha iyi anlaşılacaktır. Zira psikiyatri gibi tıp dallarında hekim-hasta ilişkisi zaman içinde çok daha kişiselleşebilmektedir. Hekim ile hasta arasında var olan ve tedavi amacına yönelik olan ilişkinin başarılı bir neticeyle sonuçlanmasını ve hastanın özel yaşamının koruma altına alınmasını sağlamak için gerek hekimlik mesleğinin tabi olduğu özel kurallarda öngörülen disiplin hükümlerinde gerek hiyerarşi bakımından daha üst düzeyde ki yasal düzenlemelerde, hekimin mesleği nedeni ile hasta hakkında öğrendiği sırların açıklanması yasaklanmıştır. Önceleri ahlak kuralı olan bu yükümlülük daha sonraları hukuk kuralı olarak (TDT, HHY, TŞSTİDK, vs.) düzenlenmiştir. Çalışmamızın konusunu teşkil eden hekimin sır saklama yükümlülüğü, hekimlerin mesleğe başlarken ettikleri Hipokrat Yemini’nde birçok başka hususla birlikte vurgulanmış olmasına rağmen, uygulamada bu yükümlülüğe riayetin yok denecek kadar az olduğu görülmektedir. Ekonomik ve sosyal nedenler, bu tarz ödevlere duyulan ilgisizlik ve umursamazlık gibi çeşitli etkiler hekimlik pratiğinde hasta sırrının hukuka aykırı olarak başkalarıyla paylaşılması neticesini doğurmakta, sırrın bir veya birkaç kişi tarafından öğrenilmesi dava yoluyla tüm kamuoyunca öğrenilmesine tercih edilmekte ve söz konusu hukuka aykırı paylaşım çoğu kez dava konusu yapılmamaktadır. Bu konuda özellikle medyada yer alan haberlerden çıkan sonuç ise hekimlik sıfatına sahip olan ve sağlık alanındaki mesleki teşekküllerin yönetiminde yer alan kimselerin, hekim ve diğer sağlık personelinin sır saklama yükümlülüklerine ilişkin somut uyuşmazlıklarda, yasal düzenlemelerin birçoğundaki netliğe rağmen bu yasal düzenlemelerden farklı görüş bildirdikleri ve daha çok kendi kriterlerine göre hareket ettikleri yönündedir. Sayılan tüm bu nedenler ve hekimin sır saklama yükümlülüğünün kapsam ve neticelerinin hukuki boyutuyla ortaya konulmasının gerekliliği bu hususta bir araştırma yapmamızın ve bu konudaki tezi yazmamızın amacını oluşturmaktadır. II. KONUNUN SINIRLANDIRILMASI Çalışmamızda genel olarak kişilik hakkından ve konu ile ilgisi bağlamında hasta haklarından bahsedildikten sonra hekim-hasta ilişkisinin hukuki niteliği ve sır kavramı genel olarak tespit edilecek ve çalışmamızın kapsamı içinde yer alacaktır. Hekim ile hasta arasında sözleşme ilişkisi, vekaletsiz iş görme ilişkisi ve haksız fiil ilişkisi bulunabileceği yönünde çeşitli ihtimaller incelendikten sonra bu ilişkinin bir sözleşme ilişkisi olduğu ve söz konusu sözleşmenin hukuki niteliğinin vekalet sözleşmesi olduğu tespit edilecektir. Çalışmamızın ikinci bölümünde hekimin sır saklama yükümlülüğünün tarihi gelişimi incelendikten sonra yükümlülük açısından belirli bazı durumlar genel olarak çalışmamızda yer almıştır. Sır saklama yükümlülüğünün sınırı çizildikten sonra hekim dışındaki sağlık personelinin ve hekimin mahiyetinde çalışan diğer personelin sır saklama yükümlülüğü araştırmamız kapsamında belirlenecektir. İkinci bölümde son olarak yükümlülüğün devam etmesi gereken süre ve yükümlülüğün ihlali halinde meydana gelen zarar ve ispat yükü inceleme konusu yapılmıştır. Hastanın mahremiyet hakkının hasta sırrının saklanmasını da içermesi göz önünde tutularak söz konusu hak üçüncü bölümde çalışmamızda yer almıştır. Amsterdam ve Lizbon Bildirgeleri açısından ve tıp eğitiminde hastanın mahremiyet hakkı incelendikten sonra aynı bölümde hastaya ilişkin bilgilerin kayda geçirilmesi ve arşivlenmesinin hasta sırrına etkisi ve sonuçları incelenecektir. Üçüncü bölümde HIV / AIDS rahatsızlığı taşıdığı önem nedeniyle ayrıca hekimin sır saklama yükümlülüğü açısından inceleme konusu yapılmıştır. Çalışmamızın kapsamında serbest çalışan veya özel hukuk tüzel kişisi niteliğine sahip kurum ve kuruluşlarda çalışan hekimlerin sır saklama yükümlülükleri ele alınmıştır. Kamu kurumu niteliğindeki hastane ve sağlık kuruluşlarında çalışan hekimler bu çalışma kapsamında yer almamıştır. Zira hekimin bağlı olduğu kamu kurumu niteliğindeki hastane ve sağlık kuruluşları, Sağlık Bakanlığı ve Sosyal Sigortalar Kurumu gibi kamu hukuku tüzel kişilerine ait olup ve bu yerlerde özel hukuka dayanan bir sözleşme ilişkisi değil, kamu hukukuna ait bir ilişki söz konusudur. Kamu kurumu niteliğindeki hastane ve sağlık kuruluşlarında ilk planda hastane idaresi sorumlu olacak, hekimin sorumluluğu ikincil planda kalacaktır. Çalışmamızda mesleki düzeyde hazırlanmış “Tıbbi Deontoloji Tüzüğü”, “Hasta Hakları Yönetmeliği”, “Hekimlik Meslek Etiği Kuralları”, “Tababet ve Şuabatı ve Tarzı Sanatlarının İcrasına Dair Kanun” ve henüz tasarı aşamasında olan “Tıbbi Hizmetlerin Kötü Uygulanmasından Doğan Sorumluluk (Malpraktis) Kanun Tasarısı”nın hükümleri ve ilgili diğer yasal düzenlemeler ele alındığı gibi başka ülkelerdeki düzenlemeler ve uluslararası düzeyde yayınlamış bildirgelerde konu kapsamında ele alınmıştır. III. KONU AÇISINDAN ÖNEMLİ BAZI TEMEL KAVRAMLAR A. KİŞİLİK HAKKI Kişilik hakkı doktrinde1 ve mahkeme kararlarında2 farklı şekilde tanımlanmıştır. Türk Medeni Kanunu m. 24 ve Borçlar Kanunu m. 49 kişilik hakları açısından çerçeve bir hüküm getirmişse de bunun içini doldurmayı, hangi varlıkların3 kişilik hakkına dahil olacağının saptanmasını hakime bırakmıştır. Bu duruma paralel olarak kişilik hakkını, “Kişinin toplum içindeki saygınlığını ve kişiliğini geliştirmesini temin eden varlıkların tümü üzerindeki haktır.4” şeklinde açıklayan tanıma bizde katılmaktayız. Bu tanımda kişiliğe saygınlığı ve kişiliğin serbestçe gelişmesini temin edecek her varlık kişilik hakkına dahil sayılmıştır5. Şayet nelerin kişilik hakkına girdiği tek tek sayılsaydı numerus clausus ilkesi gereğince sınırlı tutulacak bu kapsam ile kişilik hakkı konusundaki gelişmelerin önü tıkanmış olacaktı6. Kişilik hakkı hem özel hukuk hem kamu hukuku alanında önemli çalışma ve gelişmelerin konusunu oluşturmuştur. Uluslararası hukukun ve uluslararası birçok anlaşmanın amacı da kişiliğe bağlı değerleri ve kişilerikorumak,gelişmesinisağlamaktır7. Hayat, sağlık8 ve vücut bütünlüğü üzerinde kişinin sahip olduğu hak kişilik hakkına dahildir. Kişinin bu değerler üzerindeki hakkı onun bedensel ve ruhsal bütünlüğünü koruyabilmesine ve sürdürebilmesine ve varlığının çeşitli etkilere karşı bozulmasına engel olabilmesine imkan tanıması9 açısından önemlidir ve bu nedenle kamu düzenini de yakından ilgilendirir. Anayasanın 17. maddesi hayat (yaşama) hakkını temel haklar arasında saymış ve bu hakka herkesin sahip olduğunu belirtmiştir. Ayrıca TMK’nun 24. maddesi ve BK’nun 47. maddesi kişilik hakkına bağlı değerler olarak hayat, sağlık ve vücut bütünlüğüne yapılan saldırılara ne gibi yaptırımların uygulanacağını düzenleme konusu yapmıştır. Kişinin hayatı, vücut bütünlüğü ve sağlığı üzerinde sahip olduğu hak mutlak bir haktır ve bu niteliği itibariyle herkese karşı ileri sürülebilme imkanına sahiptir. Kişinin rızası söz konusu olmadan bu değerlere yapılacak herhangi bir müdahale hukuka aykırı ve dolayısıyla kişilik hakkına yapılan bir saldırı niteliği taşıyacaktır10. Kişinin hayatı, sağlığı ve vücut bütünlüğü üzerinde sahip olduğu mutlak hakkın diğer mutlak haklara göre bir özelliği vardır. Bu özellik de kişinin rızasının her türlü müdahaleyi hukuka uygun hale getirmemesidir. Bu nedenle bu değerlere yapılacak müdahalede rızanın hukuka aykırılığı önleyebilmesi için, söz konusu rızanın ahlaka, adaba ve kamu düzenine uygun olması gerekir11. Ahlaka, adaba ve kamu düzenine aykırı bir rıza müdahaleyi hukuka uygun hale getirmemekle birlikte, BK m. 44 uyarınca tazminatta bir indirim sebebi teşkil edebilecektir12. Konumuz açısından taşıdığı önem göz önünde bulundurularak hayat, sağlık ve vücut bütünlüğü üzerindeki hak konularına kısaca değinilecektir. Hayat, sağlık ve vücut bütünlüğü insanın hukuki varlığının en önemli unsurlarını teşkil etmektedir13. Kişinin en temel hakkı sağlıklı ve özgür yaşamaktır. Kişiliğin doğum ile başlayıp ölüm ile son bulduğu göz önüne alınacak olursa, birey sırf insan olması sebebiyle14 doğuştan hayat hakkına sahip olmakta ve başkalarının da buna saygı göstermesini talep etmektedir. Hayat hakkı olmadan diğer özgürlüklerin var olmasına imkan yoktur. Bu niteliği ile hayat hakkı bütün hürriyetlerin kendisine bağlandığı, onların vazgeçilmez bir şartını teşkil etmektedir15. Diğer kişisel değerlerin ve temel hakların söz konusu olabilmesi açısından kişinin hayatta olması gerekir16. Buradan yola çıkarak hayat hakkı doktrinde şu şekilde tanımlanmıştır. “Hayat hakkı, kişinin fiziksel ve ruhsal bütünlüğünü koruyabilmesi, devam ettirebilmesi, varlığının çeşitli etkilerle bozulmasına engel olabilmesi demektir17.” Bu anlamda kişinin hayat ve sağlığı üzerinde sahip olduğu hak, mutlak nitelikte bir hak olarak kişilik hakkına dahildir. Hatta denilebilir ki, hayat kişilik hakkını oluşturan değerlerin en önemlisidir ve vücut bütünlüğünü tamamlar18. Hayat hakkı kişiye bir takım ödevler yükler. Herkes başkasının hayatına saygı göstermek zorunluluğunda olduğu gibi, kişinin kendisi de, kendi hayatına, fiziksel ve ruhsal bütünlüğüne karşı saygılı olmak ve korumak görevi altındadır19. Hayat hakkı sosyal haklarla tamamlanmadıkça ve özellikle sağlık hakkı ile pekiştirilmedikçe tek başına kişileri ondan faydalandırma imkanı vermez. Sağlık bu anlamda hayat hakkının şartlarından en önemlisini teşkil etmektedir. Bu temel hakkın var olabilmesi, fiziksel ve ruhsal bütünlüğün korunup devam ettirilebilmesi ancak insan sağlığına, onun ahenkli ve düzenli bir şekilde işletilebilmesine bağlıdır. Sağlığın korunmadığı, sağlığı sağlayan şart ve kurumların bulunmadığı bir ortamda hayat hakkının bulunduğu ve gerçekleştirildiği söylenemez20 . Sağlık “organizması iyi işleyen bir insanın durumu”, “uzunca bir zaman içinde organizmanın az veya çok ahenkli işleyişi21” olarak tanımlanabilir. Sağlık hakkı ise “Kişinin, toplumdan, devletten, sağlığının korunmasını, gerektiğinde tedavi edilmesini, iyileştirilmesini isteyebilmesi ve toplumun sağladığı imkanlardan faydalanabilmesidir22.” Sağlık hakkının da tıpkı hayat hakkı gibi diğer hak ve özgürlüklerden tamamen ayrı olarak gerçekleşebileceğini düşünmek imkanı yoktur. Beslenme, dinlenme, konut ihtiyaçlarının düzenlenmesi, ihtiyarlıkta, analıkta sosyal güvenliğin sağlanması, hastalık sigortalarının, sosyal sigortaların ve sosyal yardım teşkilatlarının gerçekleştirilmesi ve hatta eğitim-öğretim ve sanatsal faaliyetlerden faydalanabilmenin geliştirilmesi ile kişi sağlık hakkına tam olarak sahip olabilecektir. Sağlık hakkının var olabilmesinde ekonomik sebeplerde önemli etkide bulunmaktadır. Tıp bilimi ve tıp tekniği hızla ilerlemekte, yeni buluşlar ve yeni tedavi imkanları ortaya çıkmaktadır. Bütün bunların hepsi büyük iktisadi kaynaklar gerektirmekte, bu durumda bireylerin bazı yeni gelişmelerden faydalanabilmeleri ancak büyük meblağda ücretler karşılığında olmaktadır. Tıp biliminin sınırlarının genişlemesi ve insanların bilinçlenerek daha çok hekime başvurur hale gelmesi, bireylerin sağlık alanına gelirlerinin daha büyük bir kısmını ayırmaları neticesini doğurmaktadır. Bütün bunlardan yola çıkarak denilebilir ki, sağlık hakkının gerçekleştirilmesinde devlete önemli görevler düşmektedir23. Toplum içinde yaşayan bireylerin tıp biliminin verilerinden ve gelişmelerinden faydalanabilmesi için devletin tıbbi giderlere daha çok önem vermesi sağlık müesseseleri kurması, sosyal yardım kuruluşlarını düzenlemesi, sağlık sigortalarını gerçekleştirmesi, özet olarak herkesin sağlığının korunması ve iyileştirilmesi için gerekli her türlü tedbiri alması gerekmektedir. Bu görünüşü ve özellikleri ile sağlık hakkı sosyal hakların en belirgin örneklerinden birini teşkil etmektedir24. Hayat ve sağlık hakkının gerçekten var olabilmesi için gerek devletin gerekse toplumun ve çeşitli kuruluşların uygun ortamı sağlamaları şarttır. Ancak hastanelerin ve sağlık tesislerinin kurulduğu, ilaç sanayinin geliştiği ve sağlık hizmetlerinin iyi işler hale getirildiği bir toplumda bireylerin hayat ve sağlık hakkına sahip olduğu söylenebilir. Bununla birlikte sağlık hizmetlerinin yerine getirilmesinde ve tıbbi yardımın sağlanmasında en önemli görev hekimlere düşmektedir. Hastalığa bakan, hastalığı teşhis eden ve netice olarak tedaviyi uygulayan hekim olmaktadır. Bu fonksiyonu içinde hekim toplumun kişiye sağladığı hizmetleri işletmekte, bu kuruluş ve hizmetleri kişi ve hasta karşısında somutlaştırmaktadır. Kişilerin hastalıklara karşı korunması, bu konuda çeşitli usullerin uygulanması, hastalıkların teşhis ve tedavisi, ameliyatların yapılması, gerektiğinde insan kökenli biyolojik madde nakli25 hekimler tarafından gerçekleştirilmektedir. Böylece hekimin kişinin sağlığını yakından ilgilendiren fiiller, hayat ve sağlık hakkının gerçekleştirilmesi, toplum içinde sağlık hizmetlerinin yürütülmesi açısından büyük önem taşımaktadır26. B. HASTA HAKLARI 1. Genel Olarak Bu yüzyılın başında bütün özellikleri ile iki insan arasındaki ilişki olarak yaşanan ve dayanağını güven kavramının oluşturduğu hasta-hekim ilişkisi giderek sıradan bir ilişki haline gelmektedir. Hastalar gelişen tıp teknolojisi, karmaşıklaşan sağlık sistemi karşısında kendilerini güçsüz ve korunmasız hissetmekte ve bundan dolayı hastaların sağlık kurumları ve başta hekimler olmak üzere sağlık personeli karşısında güçlendirilip korunması, sağlık hizmetlerine aktif olarak katılımlarının sağlanması ve bilgilendirilme ihtiyaçlarının giderilmesi hususları bir gereklilik olarak ortaya çıkmaktadır27. Bütün bunlara sağlık hizmetlerinin serbest piyasa öğelerine (paraya) terk edilmesinin eklenmesi, hem hastaları hem de hekimleri zor durumda bırakmaktadır. Sağlık kuruluşlarının fabrika benzeri atmosfer içinde bulunmaları gibi diğer nedenlerde insan onuru ve bütünlülüğünün korunması, hastaya birey olarak gösterilen saygının arttırılmasını çabalayan amaçlara ihtiyaç duyulmasına yol açmıştır. Bu çabaların bir ürünü olarak da hasta hakları son yıllarda sağlık hizmeti tartışmalarında önemli yer tutmaktadır28. Bu bağlamda hasta haklarını korumak için etik düzenlemelerin yeterli olmayacağı, bunun yanında hukuksal düzenlemelerin yapılması gerektiği savunulmaktadır. Özellikle tıbbi müdahalelerin hukuka uygunluğunun sınırlarının çizilmesi ve hasta haklarının geliştirilerek ortak standart ve ilkelerin oluşturulması ile hem tıbbi hem de hukuki yönden hekimi ve hastayı koruyan ve güvence altına alan bir durum sağlanmış olacaktır29. Çoğu kez sağlık bakım hakkı veya sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkı ya da daha genel bir ifade ile sağlık hakkı ile karıştırılan hasta hakları, sağlık hizmeti sunucusu ile bu hizmetten yararlananların ilişkilerini düzenleyen ve genellikle hizmet sunucusuna olumlu ve olumsuz edimler yükleyen haklar demetidir30. Hasta hakları, devletten sağlık bakım hakkı isteyebilme anlamına gelmemektedir. Bu haklar ile hasta ile sağlık hizmeti sunan kişi veya kuruluş arasındaki ilişkide, güçsüz olan tarafın yani hastanın yararlarının korunması amaçlanmaktadır. Bu nedenle çoğunlukla sağlık hizmeti veren kişiye yükümlülükler getirilmektedir31. Hasta hakları özünde birbirleriyle ilişkili iki farklı boyutu içermektedir. Bunlardan birincisi insan olarak saygı görme, kendi yaşamını ve geleceğini belirleme, güvenli bir yaşam sürdürme, özel yaşama saygı gösterme gibi ilkelerin hasta haklarında temeli oluşturması ve gerçekte hastanın hekim karşısında haklarını dile getirmesidir. İkinci boyut ise geleneksel tıp kurumunun çözümüyle ilgilidir32. Dünyada hasta haklarının gelişiminin temel olarak Nurnberg Mahkemeleri’nden sonra 1946 yılında kaleme alınıp hazırlanan Nurnberg Kodu’na dayandığını söyleyebiliriz. Adı geçen bu kod 1954 yılında Dünya Sağlık Birliği’nin 8. Kongresi’nde genişletilmiş ve 1964 yılında ki 18. Kongre’de daha da geliştirilmiştir33. 2. Hasta Haklarının Kapsamı ve Geliştirilmesi Hasta hakları ile esas olarak insan hak ve değerlerinin sağlık hizmetlerine uygulanması ifade edilmekte, öncelikle sağlıklı olma amaçlanmakta ve dayanak olarak da insan hakları ile ilgili temel belgeler alınmaktadır. İnsan olarak saygı görme, kendi yaşamını belirleme, güvenli bir yaşam sürdürme, özel yaşamda saygı görme gibi ilkeler hasta haklarının temelini oluşturmaktadır. Herkesin yeterli ve güvenli sağlık bakımı ile sağlığının korunması ve mümkün olan en sağlıklı düzeye ulaşmak temel insan hakları arasında bulunmaktadır. Bunun yanında sağlık hizmetlerinin herkes için eşit, ulaşılabilir ve sürekli olması ise hasta haklarının en önemli amacını oluşturmaktadır. Hasta haklarının geliştirilmesi için gösterilen çabalar ile hedeflenen amaçlar ise şöyledir; – Sistem ile ilgili sorunları ve bunların olumsuz etkisini asgari düzeye indirerek hastalara sağlık hizmetlerinden tam olarak yararlanmaları hususunda yardımcı olmak, – Hastaların sağlık hizmeti sürecine daha aktif katılımını teşvik etmek ve hasta ile sağlık personeli arasında var olan yararlı ilişkiyi desteklemek ve teşvik etmek, – Hasta kuruluşları, sağlık personeli ve sağlık yöneticileri arasındaki iletişim için yeni fırsatlar yaratmak ve var olanı daha da güçlendirmek, – Temel insan haklarını korumak, sağlamak, başta çocuklar, psikiyatrik hastalar, yaşlılar ve ağır hastalar olmak üzere tüm hastalara sunulan sağlık hizmetlerinin insancıllaştırılmasını sağlamak ve geliştirmek34. Çok çeşitli sayıda olan hasta hakları henüz tamamlanmış bir haklar manzumesi değildir. Bu sürecin sadece hekim ve diğer sağlık uzmanları tarafından tamamlanabilmesi ise mümkün değildir. Hasta hakları insan ve toplum yaşamının gelişmesi ile birlikte gelişecek, zenginleşecek, sağlık hizmeti alan ve bu hizmeti sunanların kollektif ve bireysel müdahaleleri ile olgunlaşacak ucu açık bir süreçtir. Atılan her adımın tüm muhataplarca paylaşılması ve geliştirilmesi gerekmektedir35. Hasta haklarının kapsamı uluslararası belgelerde de düzenleme konusu yapılmıştır36. 1994’te Amsterdam’da Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bürosu’nca düzenlenen toplantıda hazırlanan Avrupa Hasta Haklarının Geliştirilmesi Bildirgesi ile hasta haklarının geliştirilmesine yönelik çeşitli stratejiler belirlenmiştir. Bu stratejiler; – Sağlık kurumlarının, sağlık personelinin ve hastaların sorumlulukları, yetkileri ve haklarına ilişkin özel yasa veya yönergeler hazırlanması, – Hasta ve sağlık personeli grupları arasında ilişki ağı kurulması, – Hükümetlerin hasta hakları alanında çalışan kuruluşların etkili olmasını sağlaması ve bu tür kuruluşların kurulmasını desteklemesi, – Ulusal düzeyde yapılacak sempozyum ve konferanslar ile hasta hakları konusunda ortak duygu geliştirilmesi, – Medyanın katkısı ile hasta hakları konusundaki duyarlılığı artırmak, yapıcı tartışmalarda bulunmak ve halkı bilgilendirmek, – Hasta hakları ile ilgili değişik ülke deneyimlerini izlemek, değerlendirmek37 şeklindedir. 3. Hasta Haklarının Korunması,Ülkemizde ve Dünyada Yeni Eğilimler Hasta haklarının gerek dayandığı noktalar gerekse korunması açısından ülkeler arasında farklılıklar görülmektedir. Hasta haklarının dayanağını genel olarak etik yönergeler, tabip birliklerinin düzenlemeleri, genel ve kişi hukukunu düzenleyen yasaların oluşturduğu söylenebilir38. Ülkemizde hasta haklarına ilişkin düzenlemelere 1961 yılında çıkartılan ve günümüz koşullarına uygun olmayan Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi ile dünyada yaygın olarak benimsenen ilkeleri içeren ve 1998’de kabul edilen Hasta Hakları Yönetmeliği örnek teşkil etmektedir39. Son yıllarda görülen eğilim hasta haklarının tıbbi etikten çok yasal düzenlemeler ile korunması yönündedir. Hollanda, Finlandiya ve Norveç gibi ülkeler bu eğilim doğrultusunda hareket etmektedir. Bu gibi Avrupa ülkelerinde hasta örgütlerinin de katılımıyla hasta hakları ile ilgili yasal düzenlemeler hazırlanmış ve bunun yanında yakın zamanda Hollanda Parlâmentosu böyle bir yasayı onaylamıştır. Ayrıca Hollanda’da Tabip Birliği ile Ulusal Hasta Örgütü, hasta ve hekimlerin sorumluluğu ve hakları konularında çalışmalar yapmıştır. Görüldüğü üzere Hollanda gibi birçok ülkede hasta örgütleri, hasta haklarının tarafı olarak kabul edilmektedir40. Hekim, pratik ve etik ve yasal tüm zorlukların bilincinde olarak, her koşulda vicdanının sesin dinlemeli ve ona uygun davranarak hasta için en iyi olanını yapmalıdır41. Gerek yasal gerekse hükümet uygulamalarının hastaların bu haklarına uygun olmadığı durumlarda, hekimler uygun yöntemlerle bunları düzeltmeye veya olumsuz koşulları ortadan kaldırmaya çalışmalıdırlar. Ülkemizde hasta hakları genellikle hekim hataları nedeniyle kamuoyu gündemine taşınmakta bu nedenle de gerçek kapsamı ile değerlendirilmemekte ve uygulamada hasta haklarının çoğu kez kullanılmadığı bilinmektedir. Hasta hakları, daha iyi bir sağlık ortamının sağlanması için hekim ve hastanın birlikte sahip çıkması gereken bir husustur. Ülkemizde hasta haklarının sağlık sistemi içinde önemli bir destekleyici öğe haline gelmesi için kapsamlı ve yoğun çabalara ihtiyaç duyulduğu görülmektedir42. İÇİNDEKİLER Sayfa No Önsöz ........................................................................................................ V İçindekiler................................................................................................. VII Kısaltmalar................................................................................................ XIII GİRİŞ....................................................................................................... 1 I- KONUNUN TAKDİMİ 1 II- KONUNUN SINIRLANDIRILMASI 2 III- KONU AÇISINDAN ÖNEMLİ BAZI TEMEL KAVRAMLAR 4 A. KİŞİLİK HAKKI 4 B. HASTA HAKLARI 11 1. Genel Olarak 11 2. Hasta Haklarının Kapsamı ve Geliştirilmesi 12 3. Hasta Haklarının Korunması, Ülkemizde ve Dünyada Yeni Eğilimler 14 BİRİNCİ BÖLÜM HEKİM İLE HASTA ARASINDAKİ İLİŞKİNİN HUKUKİ NİTELİĞİ VE SIR KAVRAMI 1. HEKİM İLE HASTA ARASINDAKİ İLİŞKİNİN HUKUKİ NİTELİĞİ VE ÖZELLİKLERİ 17 I. GENEL OLARAK 17 II. HEKİM İLE HASTA ARASINDAKİ İLİŞKİNİN HUKUKİ NİTELİĞİ KONUSUNDA GÖRÜŞLER 17 A. VEKALETSİZ İŞ GÖRME İLİŞKİSİ 17 B. HAKSIZ FİİL İLİŞKİSİ 18 C. SÖZLEŞME İLİŞKİSİ 20 1. Genel Olarak 20 2. Hekim ile Hasta Arasındaki Hukuki İlişkinin Hizmet Sözleşmesi Niteliğinde Olup Olmadığı Hususu 22 3. Hekim ile Hasta Arasındaki Hukuki İlişkinin İstisna (Eser) Sözleşmesi Niteliğinde Olup Olmadığı Hususu 25 4. Hekim ile Hasta Arasındaki Hukuki İlişkinin Vekalet Sözleşmesi Niteliğinde Olup Olmadığı Hususu 31 5. Hekim ile Hasta Arasındaki Hukuki İlişkinin Kendine Özgü Yapısı Olan Bir Sözleşme Olup Olmadığı Hususu 41 6. Hekim ile Hasta Arasındaki Hukuki İlişkinin Niteliğinin Özel Durum ve Şartlara Göre Belirlenmesinin Mümkün Olup Olmadığı Hususu 43 2. SIR KAVRAMI 44 I. GENEL OLARAK 44 A. SUBJEKTİF UNSUR 45 B. OBJEKTİF UNSUR 45 II. MESLEK SIRRI 46 A. SIRRIN MESLEK İLE DOĞRUDAN İLGİLİ OLMASI 46 B. SIRRIN HEKİMLİK MESLEĞİNİN İCRASI SIRASINDA TEVDİ EDİLMESİ VEYA ÖĞRENİLMESİ 47 1. Sırrın Bizzat Sır Sahibi Tarafından Tevdi Edilmesi 47 2. Meslek Sahibinin Kişisel Bulguları Sonucu Sırrı Öğrenmesi 48 III. SAĞLIK HİZMETLERİNDE HASTA SIRRININ ÖĞRENİLMESİ 48 A. HASTANIN BİLGİ VERMESİ 48 B. HİZMET SÜRECİNDE HASTA HAKKINDA BİLGİ EDİNİLMESİ 48 İKİNCİ BÖLÜM HEKİMİN SIR SAKLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ 3. HEKİMİN SIR SAKLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ 51 I. GENEL OLARAK 51 II. TARİHİ GELİŞİM 52 A. ESKİ HUKUK 52 B. KANUNLAŞTIRMA HAREKETLERİ 55 C. KİLİSE HUKUKU 56 D. TÜRK HUKUKU 57 1. İslam Hukuku Dönemi 57 2. Osmanlı İmparatorluğu Dönemi 58 III. SAĞLIK HİZMETLERİNDE SIR SAKLANMASININ ÖNEMİ .............................................................................................. 59 IV. SIRRI SAKLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜN KAYNAĞI 63 V. HEKİMİN SIR SAKLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ AÇISINDAN BELİRLİ BAZI DURUMLAR 64 A. GENEL OLARAK 64 B. SİGORTA İLE İLGİLİ DURUM 69 C. ORGAN VE DOKU NAKİLLERİNDE DURUM 69 D. DOĞUM 70 E. SIRRIN AİLE ÇEVRESİNDE AÇIKLANMASI 71 F. SAĞLIK RAPORU 72 G. EVLENDİRME YÖNETMELİĞİNE UYGUN OLARAK ALINMASI GEREKLİ SAĞLIK KURULU RAPORU 73 VI. HASTAYA AİT BİLGİLERİN GİZLİ TUTULMASININ SINIRLARI 73 A. GENEL OLARAK 73 B. HASTAYA AİT GİZLİ BİLGİLERİN AÇIKLANABİLECEĞİ HALLER (HUKUKA UYGUNLUK HALLERİ) 75 1. Genel Olarak 75 2. Bir Kanun Hükmünün Yerine Getirilmesi 75 a. Halk Sağlığı İçin Tehlikeli Bazı Hastalıkların Bildirilmesi 75 b. İstatiksel Bilginin Toplanması Açısından Durum 79 c. Suç İhbarı 79 3. Yetkili Makamın Emrini Yerine Getirme 85 a. Tanıklık 86 (1) Genel Olarak 86 (2) Karşılaştırmalı Hukukta Meslek Sırrı Nedeniyle Tanıklıktan Çekinme 87 (a) Tanıklıktan Çekinme Hususunda Sayma Sistemini Benimsemeyen Sistemler 87 (b) Tanıklıktan Çekinmeyi Belirli Meslekler İçin Öngören Sistemler 87 (3) Türk Hukukunda Meslek Sırrı Nedeniyle Tanıklıktan Çekinme 87 b. Bilirkişilik 104 4. Iztırar Hali 105 5. Hastanın rızası 108 6. Meşru Müdafaa 110 VII. TIP EĞİTİMİNDE SIR SAKLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ 110 VIII. PSİKİYATRİ AÇISINDAN SIR SAKLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ 112 IX. HEKİMİN MAHİYETİNDE ÇALIŞANLAR İÇİN DURUM 114 X. SAĞLIK EKİBİNİN ROLÜ 115 XI. ECZACILAR AÇISINDAN DURUM 116 XII. ÖZEL HASTANE İŞLETİCİSİ AÇISINDAN SIR SAKLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ 116 XIII. SIR SAKLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜNUN İHLALİ NETİCESİ MEYDANA GELEBİLECEK ZARAR VE İSPAT YÜKÜ 118 XIV. SIR SAKLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜN SÜRESİ 118 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM HASTANIN MAHREMİYET HAKKI, HIV / AIDS HASTALIĞI, KAYDA GEÇİRME VE ARŞİVLEME YÜKÜMLÜLÜĞÜ VE ULUSLARARASI BİLDİRGELER AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ 4. HASTANIN MAHREMİYET HAKKI 121 I. HASTANIN MAHREMİYET HAKKININ KAPSAMI VE BEDEN MAHREMİYETİ 121 II. HASTANIN BULUNDUĞU ORTAMIN ETKİLERİ 122 A. ULUSLARARASI HASTA HAKLARI BİLDİRGELERİNDEN LİZBON HASTA HAKLARI BİLDİRGESİ VE AMSTERDAM AVRUPA HASTA HAKLARININ GELİŞTİRİLMESİ BİLDİRGESİ AÇISINDAN HASTANIN MAHREMİYET HAKKI VE HEKİMİN SIR SAKLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜN DURUMU 123 B. HASTA HAKLARI YÖNETMELİĞİ VE HASTANIN MAHREMİYET HAKKININ KAPSAMI 128 C. HASTANIN BEDEN MAHREMİYETİ VE SAĞLIK EĞİTİMİ 134 1. Genel Olarak 134 2. Sağlık Hizmetlerinin Sunulmasına Öncelik Verilmesi 135 3. Eğitim ve Araştırma Hastanesine Başvuran Hasta ve Hakları 136 4. Eğitimde Red Hakkı 136 5. Genel İçerikli Hasta Onamı ve Geçerliliği 137 6. Hastanın Sağlık Kuruluşunu Seçme Hakkı 138 5. KAYDA GEÇİRME VE ARŞİVLEMEDE HASTAYA İLİŞKİN BİLGİLERİN SAKLANMASI 139 I. GENEL OLARAK 139 II. KAYDA GEÇİRME VE ARŞİVLEMEDE HASTAYA İLİŞKİN BİLGİLERİN SAKLANMASI 139 III. ÖZEL HASTANELER AÇISINDAN HASTAYA İLİŞKİN BİLGİLERİN KAYDA GEÇİRİLMESİ VE ARŞİVLENMESİ YÜKÜMLÜLÜĞÜ 147 IV. SAĞLIK HİZMETLERİNDE BİLGİSAYAR KULLANIMININ GETİRDİĞİ SORUNLAR 149 6. HASTA HAKLARI İLE İLGİLİ DİĞER BİLDİRGELER AÇISINDAN MESLEK SIRRI 152 I. GENEL OLARAK 152 A. ULUSLARARASI TIP ETİĞİ BELGELERİNDE HASTANIN ÖZEL YAŞAMINA SAYGI 153 1. Amerikan Sağlık Örgütü Tıp Etiği Prensipi 153 2. İngiliz Sağlık Örgütü 153 3. Dünya Sağlık Örgütü Uluslararası Tıbbi Etik Kodu 154 4. Cenevre Bildirgesi 154 5. Hekimlik Ahlakı Uluslararası Yasası 154 6. Bütün Ulusal Bakım Sistemleri İçin Sağlık Bakımı ve Sunulmasında On İki İlke 155 7. Helsinki Bildirgesi 155 8. Spor Hekimliğinde Sağlık Bakımının İlkelerine İlişkin Bildirge 156 9. Dünya Psikiyatri Birliği Hawai Bildirgesi 156 7. HIV / AIDS VE HEKİMİN SIR SAKLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ 159 I. GENEL OLARAK 159 II. HEKİMLİK MESLEĞİNE DUYULAN GÜVEN AÇISINDAN DURUM 160 III. DİĞER HASTANE PERSONELİ AÇISINDAN DURUM 162 IV. AIDS HASTALIĞI VE MESLEK SIRRI 163 A. GENEL OLARAK 163 B. TOPLUMUN KORUNMASINA ÖNCELİK VERİLMESİ VE BU AMAÇLA ALINAN KARARLARIN GETİRDİĞİ ETİK SORUNLAR 163 1. Toplumun Korunması ve Bu Açıdan Meslek Sırrı 163 2. Hastanın Zorunlu Olarak Resmi Makamlara Bildirilmesi 164 3. HIV Antikor Testi Uygulamaları 165 C. BİREYLERİN HAKLARINA ÖNCELİK VERİLMESİ VE BU DURUMUN GETİRDİĞİ ETİK SORUNLAR 168 V. DÜNYA TABİPLER BİRLİĞİ GEÇİCİ AIDS BİLDİRİSİ 169 SONUÇ..................................................................................................... 170 KAYNAKÇA............................................................................................ 177